Sayfalar

Translate

27 Kas 2013

Benim dünyam- Bir Hint klasiği

Bir hint klasigi evet... senaryodan oyunculuga kadar bu kadar mi 'uyarlama' olur dedirten film Benim Dunyam! Cok sayida hint filmi izlemis biri olarak hint filmlerinin klasik rengi ve kokusu ve tadini bilen biri olarak sasirdim kaldim. Dedim shah rukh khan da gelecek konuk oyuncu olarak herhalde filmin bir yerlerinde:)
Film boyunca bizi bir an olsun terk etmeyen aglamakli muzik, ugur yucelin haddinden fazla duygusalligi, anne nin 'oyle bir gecer zaman ki' den kalma gozyaslari, beren in tehlikeli sevimliligi felan... aglama garantili bir calisma olmus hani..
E tabi beren'in cocuklugunu oynayan bicirigin hakkini yememeli, en ozgun karakterlerden biri idi ve gelecegin yetenegi kesinlikle...
Benim aklimda kalan diyalog: bana kadinlik itibarimi verdi li cumle oldu:)mealen boyle idi. Yani bu turkce bi duygu durumun ifadesi degil, koptum orda;) birde hani masa etrafindaki maziye donuk o replikler yok mu valla erkek tarafinin yuzunu unutamiycam, nasil bi gerilimin ortasinda kaldilar haci:) ah normal bi turk kaynanasi olcakti kiiiii:)
Ne diyoruz o halde namazteh:)

22 Kas 2013

sex... her zaman kazanir!

Bu ne baslik bu ne lahana tursusu icerik diyeceksiniz okuyunca biliyorum:)
Ama sadece sex kelimesinin buyusune kapilip bu yaziyi okudugunuzu itiraf edin hadi:) neden seks boylesi cekicidir peki? Cunku sadece biyolojik olmadigi kesin. Cinselligin tabu olusu yani geleneksel baski mekanizmasi sebebiyle degerli olagelmistir. Malum, bastirilan ve engellenen her sey oldugundan daha degerlidir. Gizemli ve yasak olan her sey daha caziptir.. ruh ve beden hep o yasak meyvanin pesindedir. Cennet ve cehennem miti ya da gercegi, nasil degerlendirirseniz, bu yasak durtusunun pesinden gidisle sekillenmistir. Ya sex in ozgur oldugu, kadinlarin yari ciplak ortada dolast igi cografyalar. Orda durum nasil. Bu da bir baska yazinin konusu olsun;) sex her zaman kazanir da ironik bir baslikti, ceo calismasi yapan arkadaslar anlamistir muhakkak:) 

Güneşli günler göreceğiz çocuklar....

Herkeste bir paranoya hali! Ya seriat gelirse, turkluk elden giderse, chp yeniden basa gelir de kuran kurslarini kapatirsa felan filan...
Cogu kisi gelecegi bu korkular uzerinden yasiyor, simdiyi hesaba cekemeden daha...
Gundelik siyasetin kurbani oluyor guzel seyler,sanat ve estetik.. 
'Guzel gunler gorecegiz cocuklar' deseniz, o lirik dize karsiliginda bos ve tedirgin bakislarla karsilasmaniz kacinilmaz...
'Eee bu berbat hayat ve sistem karsisinda polyana cilik mi oynayalim?' benzeri cumleler kurdugunuzu duyar gibiyim... cevabim sudur; yalan da olsa umut edelim gunesli gunler gorecegiz er ya da gec...;) tabi ki emek, emek, emek....

19 Kas 2013

öleceksin

Baslikta bile ne soguk duruyor degil mi bu gercek..
Evet olecegiz, olecek,olecekler...
Cok sevdiklerimiz,merkezimizdekiler,hep yanibasimizda olacagini sandiklarimiz...
Ve biz..
Sonrasi var midir,nasil bir surec bekliyor bizi soru isareti..
Ama an itibariyle yapabilecegimiz tek sey lutfen ve lutfen ebedi kalacakmis gibi hirs yapmadan, butun hikayelere gonlumuzu acarak, yani insan kalarak,kiymet bilerek surdurelim yasamimizi...



15 Kas 2013

yalnizlik

Ev guzeldir
Eve giderken rahatlayacagin hissi de
Seni sicacik insan ve yemeklerin bekledigini bilmek
Aksi ise soguk cok soguktur:( soguk duvar ve dolapta isitilmayi bekleyen yemekler
En guzel filmleri yalniz basina seyretmek
İsiklari sondurup bir gunu daha tek basina bitirip sahneden cekilmek  gibi...

blogdan para kazanma yollari

Evet  itiraf etmeliyim ki bu basligi google da aramisligim var. Ozellikle yeni mezu oldugum, evde kaldigim issizlik gunlerinde. Sonra iste bu blogu actim. E her sey emek dahilinde oluyor tabi. Yazma yetisi yaninds sabir cok onemliyis, anladim. Birden hit yagmuruna tutulunmuyor. Ama aklinizdaki seyleri yaziya dokebilmeniz ve amerika, avrupa ve hatta afrikada'dan bi yurege  dokunabilmeniz cok keyifli, severek yaptiginiz her eylem muhakkak maddi kazanc da getirecektir. Kaleminize saglik.. klavyenize ya da;)

14 Kas 2013

samanyolu tv nin dizileri

Ben cok fazla tv izlemem, yalnizca belgesel:) kumandayi elime alip, elestirel amacli zap yaparim. Sacma sapan programlara beynimi teslim edecek yetim yok cunku..
Samanyolu televizyonundaki dizilere gelince, yok boyle bir sey. Yani hemen her her dizide trafik kazasi oluyor. Birden degisen hayatlar, yeryuzune inen melekler, cisimlesen metafizik alem felan filan..sig yani, basindan sonunu tahmin edebileceginiz derinliksiz konular. E tabi kartelde de kulvar farkli ama durum degismiyor. Niteliksiz cogu sey. Alternatif seyler uretilmiyo, alternatif oldugu
iddiasinda olanlar ise politik duruslari geregi dar kaliplara sıkışıp kaliyor.

Televizyonu kacis olarak eglence olarak tuketen cogunluk turlu turlu masallarla uyutulmaya devam ediyor sonucta.Kimi kapitalist, kimi dini masallar bunlarin. Eylem ayni uyuyor, uyutuluyoruz...

17 Nis 2013

ARKADAŞ...




Evet arkadaş;kim olduğumu, ne olduğumu Nerden gelip, nereye gittiğimi sen öğrettin bana 
Elimden tutup, karanlıktan aydınlığa sen çıkardın 
Bana yürümeyi öğrettin yeniden 
El ele ve daima ileriye 
Bir gün. 
Bir gün birbirimizden ayrı düşsek bile 
Biliyorum, hiçbir zaman ayrı değil yollarımız 
Ve aynı yolda yürüdükçe 
Gün gelir ellerimiz yine dostça birleşir 
Ayrılsak bile kopamayız....


Bu müthiş sözler üzerine ne söylenebilir ki? Modern zamanlarda dostluk mu kaldı diye serzenişimizi haklı kılıyor.. Kimse birbirini dinlemiyor ki artık! Konuşma sırası bana ne zaman gelecek telaşı herkeste.. Ruhlar birbirine değmiyor; hep teğet geçiyor.. Arkadaşlık, dostluk mesajlarla yürütülen bir hal aldı:( Ne kadar da yüzeysel her şey tanrımmm...


16 Nis 2013

BU İŞLER ÖYLE KOLAY DEĞİL!




İnternet icat oldu, 'kahraman' sayısı da arttı.  Sosyal paylaşım sitelerinde, sözümona devrimci, aktivist olunduğunu gösteren paylaşımlar fazlasıyla yoğun. Peki bu şunu mu gösteriyor: Milletimiz bilinçlendi, en azından internet kullanıcıları bunun en somut göstergesi!

Elbette böyle değil gerçek. Kimlikten kimliğe bürünebileceğiniz sanalda işler kolay. Yazarak kendini gerçekleştirmek mümkün mü? Anlamlı bulduğu şeyleri çoğaltmak, kopyalamak yeter mi? Sosyal hayatta karşılık bulmadıktan sonra ne anlamı var ki..

Sokağa çıkıp, sesini yükseltmedikten ve itirazını dile getirmedikten sonra..


O zaman oturalım bütün gün bilgisayara başına, vatanı kurtaralım! Tıpkı kahvehane cemaati gibi olmadı askerlik süresini de kısaltır hatta vicdani reddi yasallaştırırız:))

Olmaz kardeşler olmaz, böyle gelmez demokrasi memleketimin dağlarına...

15 Nis 2013

UYANMA VAKTİ..


Hey! Uyanma vakti.. Bahar geldi, kuşlar geri döndü:) Doğa o uzun uykusundan uyanıyor, sana fazla söz düşmez artık.. Bırak bahar depresyonunu, alerjilerini ve diğer tüm olumsuz triplerini..

Sokağa çık, sokakta hayat var.. Bir dilenciden bile birşeyler öğrenebilirsin, çok okuyan mı gezen mi ikileminde Çok yaşayan ol.. Hem gez, hem oku.. Diyalektik bunu emreder çünkü:) Değişmez yasasıdır ileriye ve daima ileriye..

Kusurlu olabilirsin, özürlü de, ki özür göreceli bir şeydir, çok şişman ya da çok çirkin de.. Ama seni diğerlerinden ayıran tek şey bakışlarındır emin ol.. Ya boş boş bakarsın ya da akıl dolu..

Deli deliyi bakışlarından tanır hem:) Emin ol sana ancak 'deliler' keyif verir. Her şeyi hesaplı, kitaplı yapan adamlardan uzak dur! Kaç hatta!

Sen yürü, yürü ve yürü ve düşün düşün ve düşün... Ve gülümse, salak salak gül demiyorum, bilgece bakabilmek için hayata bir çocuk kadar meraklı ol ve de...

Haydi iyi gezinmeler:))

11 Nis 2013

SARILMAK..


Çılgınca sevişir kadın ve erkek; nefes nefese, koşar gibi, acelesi var gibi.. Sonra biter sevişme, ağırlık çöker. Az önce aşk ile başkalaşan o iki kişiden eser kalmamıştır. İşte asıl şimdi başlar her şey.

Mutlu bir sevişmenin ardından sarılmanın hazzını hiç bir şeye değişmez kadın.. Erkek içinse rüyalar en güzel barınaktır, ağırlaşan ruhuna. Ve dolayısıyla kadın da rüyalara sığınır mecburen. Kendine sarılır tüm şefkatiyle...

8 Nis 2013

BİR SEKS OBJESİ OLARAK ERKEK BEDENİ



Ve sıra geldi erkeklere! Oh iyi de oldu diyorum bir yandan, bir yandan da sinirlerim geriliyor! Vahşi  kapitalizm ne olacak!

Şu meşhur Biscolota reklamlarından söz ediyorum. Hani kamerayla sevişen kaslı adamlardan:)

Kadın bedeni cazibesini kaybetti de mi böyle oldu? Sanmam, mesele gözün alışık olmadığı bir yerden reklam yapmak, tüm kıvrımlarıyla keşfedildi, alışıldı 'kadına' Erkek bedeninin bir gıda reklamında teşhirine çok alışık değiliz.. Hani içi gidenler vardır, 'Bu ne be, o nasıl kaslar öyle' diyerek!

Bense kapitalizmin medya ayağına küfrediyorum, her şeyi tükettiniz sıra erkeklere geldi dimi! Ki estetik olarak en son akla gelmeleri normaldir kanımca:) Kadının kadına ihanetinden sonra, erkeklerin erkeklere ihaneti bu! Teşhirciliği seviyoruz bu aşikar ve seyri de.. İyi seyirler ne deyim, gideriniz bol olsun:)

5 Nis 2013

KAYIP ARANIYOR!!!


Biliyorum sıkıldınız benim derinlikli analizlerimden:) Biraz da hayatıma dair şeyler paylaşayım sizlerle. Bundan 2 ay kadar felan önce yaşadığım bir olaydan bahsedeyim önce. Bakalım özelimi anlatmak komnusunda da başarılı olabilecek miyim:) Ki hiç sanmıyorum..

Efendim büfeden geç saatte de olsa gazetemi aldım durağa geçtim salınarak. Kadıköy'de otobüs arıyorum karşıya geçmek için kullanacağım. Bir kadına sordum felan derken arkamda uzun boylu ve pek yakışıklı bir adam belirdi:) Dedi yardımcı olayım ki muhtemelen elimdeki gazeteyi referans alıp gösterdi bu cesareti. Şimdi burda sosyolojik bir gözlem yapmadan geçemeyeceğim:) Yazılı medyanın böyle bir yanı vardır yani kitlesi dar ve derinlikli bir yayınsa bu, karşındakiyle ismini felan bile sormadan yakınlık kurabilirsin en azından biz 'solcu' diye kendini tanımlayanlarda böyledir bu, yani doğallık..

Uzatmadan sadete geleyim.. Ya çok şirin ve sıcak gözlerle bakan bu adam iyice tarif etti yolu, arada espriler felan ama işte sonra iletişim aracı felan bunları paylaşmaya cesaret edemedik belkide:) İşte dostlar; 1.80 boylarında, Birgün gazetesi okuyucusu, 25-30 yaşlarında, 75 felan kilo, haddinden fazla yakışıklı ve yüzeysel bir okumayla anladığım kadarıyla kültürlü bu arkadaşı tanıyan gören varsa lütfen dönüş bana yapsın:))

Ya da o sensen çık gel 5 çayına, beraber Last Von Trier ya da Tarkovsky izleyebileceğimiz, Vivaldi dinleyebileceğimiz ve bisiklete binip beraber anarşist eylemlere katılabileceğimiz izlenimi yarattın bende:) 

Kendine iyi bak, küçüklerin ve büyüklerin gözlerinden öp benim için yoldaş:))



3 Nis 2013

RUSYA VE SUÇ VE CEZA...

Dünya edebiyatı denilince aklıma ilk olarak Rusya geliyor.. Rus edebiyatı denilince Dostoyevski, Dostoyevski denilince de Suç ve Ceza... 

Yeryüzünün en sağlam eserlerindendir bana göre Suç ve Ceza... İyi- kötü, ahlak ve erdem, suç ve ceza gibi kritik kavramlar öyle etkileyici bir biçimde ele alınır ki eserde, ezberler bozulur adeta..

Tefeci kocakarıyı ortadan kaldırmakla sistemi değiştireceğini sanan Raskalnikov'un iç hesaplaşmaları, suçu işlemeden önceki 'akılcı'savunularıyla nasıl da çelişir kısa zamanda. Aslında kahramanımızı çıkmaza sürükleyen şey, kocakarıyı öldürmesinden çok, cinayete tanıklık eden kız kardeşini de katletmesidir... (Kitabı okumuş kadar olmayın diye fazla açılım yapmayacağım:)

Raskalnikov, içler acısı halini bir tek sistem mağduru, 'fahişe' Sonya'ya anlatabilmiştir... Onun derin şefkat ve anlayışı karşısında sarsılır adeta, ayaklarına kapanır... Raskalnikov'un hukuk fakültesi öğrenci olması da tüm bu ironiler zincirinin halkalarından yalnızca biridir...

Karakterlerin ruh halini öyle gerçekçi ve vurucu vermiştir ki Dostoyevski, kelimelerin dansına şahitlik edersiniz bir yandan, bir yandan da sizi nasıl halden hale sürüklediğine...

ÖLMEDEN ÖNCE MUHAKKAK OKUMALISINIZ BU KİTABI... :))



'ZENGİN' OLMAK İSTEYEN OKUSUN!




Evet elinizdeki bu kitap hayatınızı değiştirecek, bu felsefe zengin edecek, bu olumlama sizi bambaşka bir boyuta taşıyacak! Felan filan..

Açtım son ses Bob Marley'i, küfrettim kitaplara ve hayatı daha 'kaliteli, elit' kılacak tüm 'yaşam koçu' tavsiyelere!

Benim eksiklerim var tamam mı, bazen dibe vuruyorum, bazen kişiliğim bölünüyor, bazen gece yarısı aklıma bir şeyler geliyor ve en ateşli sevişmeleri yarıda bırakabiliyorum yazı masama oturmak için! Bazen deliriyorum, bazen bilge kadın kesiliyorum, orgazm taklidi yapabiliyorum, arkadaşlarımdan ayrılıp eve dönünce yatağıma gömülüp ağlayabiliyorum! Manik depresif hallere bürünebiliyorum, arkadaşımın sevgilisinden hoşlanabiliyorum, bazen küçük çocuklarla koşuyorum topuklu ayakkabılarımı çıkarıp!

İnsanım arkadaş! Ve eksiğim hep biraz.. Üzüntü, keder, acı.. Bunlar yaşanmamalı mı? Hep iyi ve zengin mi olunmalı? Bana ne renklerin enerjisinden! İtiraf ediyorum iç çamaşırlarıma kadar istisnasız siyah giydim ve çok iyi hissediyorum bugün....

Lanet olası her kanalda olumlu düşünme halleri! Tamam pesimist olalım, intihar edelim demiyorum; hatta önemsiyorum güzel düşünceyi ama Polyana'yı kınıyorum burdan! Ve gerçeğe hatta yolu düşerse hakikate davet ediyorum, böyle bir şey yok! Her şey toz pembe felan da değil! Afganistan'da kadınlara tecavüz etti amerikalı piçler, israil, çocukları bombaladı, Hiroşima yandı, Kürtler yurtlarından çıkarıldı..

Oldu evet tüm bunlar oldu! Şimdi Afrikalı çocuklara telkin etse, kürk giymiş kadınlar: 'Evet şimdi kendinizi bir fast food salonunda hissedin ve doyun' deyip rahatlatsa onları.. Evet ihtiyaç olan bu değil mi...

Şarlatanların dünyası bu aslında, yanlış yerde olduğumu hissetmemem mümkün değil! Ama yine de bizim gibi düşünenlerin emeğine ihtiyacı var bu dünyanın... 'Hakikat' ağır bir yük bu yüzden...




2 Nis 2013

SAHİ NEYDİ MUTLULUK?


Tek varoluş kaygısı para kazanmak olan kapitalist adamlar, yanlarında vitrin vitrin (adeta süs köpeği gibi) dolaştırdıkları kadınlarla 'mutlular'


Plazalardan çıkan kelli felli 'adamlar' arabalarına doğru giderken 'mutlular'

Geceleri uyanan, zamanla problemi olmayan, hatta hiç bir derdi olmayan kadınlar ve erkekler, o ışıklı mekanlara girmek için sıra beklerken dahi 'mutlular'

Eee ne yapıyormuşuz o halde? Vitrinlerin, barların, plazaların önlerinde mendil satan çocukların ve genç kızların isyanını görmezden gelip para kazanmayı nihai amaç sayıyormuşuz.. Ki eğlenip çoşalım şerefe ve carpe diem... Ha ceplerimize bakmayı ihmal etmeyelim belki bozukluk vardır
vicdanımızı susturmak için..




1 Nis 2013

İÇİMDEKİ MÜZİK...



'Müzik ruhun gıdasıdır' cümlesi çoğu kimse için klişedir; ama ben çok önemsiyorum bu cümleyi.. İlk çağlardan beri, hangi enstrümanla hayat bulursa bulsun hep varolagelmiştir müzik.. En ilkel, teknolojinin kirletmediği, kabilelerden günümüz dünyasına bu böyledir..

Dinsel ritüller, önemli günlerin kutlamaları, hatta yaslar bile müzikle daha bir derin yaşanır, dış dünyadan ruha giden en büyülü yoldur bu.. Semah döneriz saz eşliğinde örneğin, cenaze başında ağıtlar yakar anne oğluna, hep bir ağızdan şarkılar söylenir newroz günleri, ney sesi ile seyri süluk başlar, 'blues' bir gırtlak aşka davet eder...

Yeni şeyler, tınılar keşfetmeye çok meraklı olan bendeniz etnik müzik hayranıyım.. Boşnakça, Süryanice, Ermenice, Kürtçe, Arapça, Hemşince ve şuan aklıma gelmeyen bir sürü yerel dil.. Gökkuşağı misali..

İnsan sadece müziğin sıralarından geçse bile ruhunu büyütür diye düşünüyorum..
Ve halklar yakınlaşır birbirine; farklı dinlere, ideolojilere, dillere sempati kazanmamızı sağlar.. Milliyetçilik prim yapmaz hale gelir ve de...

Barış ve demokrasi nutuklarıyla halkı ezmeye devam eden 'yöneticiler' de nasiplense keşke bu incelikten! Neyse fazla şey istiyorum sanırım! İyisi mi ben bir parça ile son vereyim yazıma, Angelepoulos'a da selam ederek...

30 Mar 2013

SOYUNUCAM TUTUN BENİ





Görsellik olarak en dikkat çekici eylemdir 'soyunmak'. Femen Kızları malum... Nasıl da ses getirmişti eylemleri, yani eylemlerinden çok polis tarafından sürüklenen çıplak bedenleri!

Neden bu kadar ilgi çeker giysilerden arınmak peki? Eh öğretilen bir şey olduğu malum, doğaya/doğal olana ne kadar yakınsan; kurmaca, insanın oluşturduğu dünyaya (mevcut sisteme) o kadar yabancılaşırsın çünkü... Hadi hep beraber çıplak, anadan üryan dolaşalım demiyorum tabiki zira Adem ve Havva'dan kalan bir şeydir, yani arkaik bir yanı vardır asgari  kapanmanın:)

Derdim bu değil; anlamaya çalıştığım şey, insanların 'bakın soyunurum' psikolojisi ve bu cümleden bir kaç saniye sonra çevrede biriken hetorojen kalabalık.Arz talep ilişkisi bu malesef. Eylem hazırlığındaki kişi şöyle bağırsa mesela: Hey millet, içimde biriktirdiğim her şeyi ortaya dökeceğim, ruhumu soyunacağım dese etrafında kaç kişi olur bir düşünün.

Ne desek boş! Ruhun, duyguların, anlamın alıcısı az, dar bir kitle, öyleyse yaşasın bir eylem biçimi olarak soyunma ve Femen Kızları:)

İYİLİK YAPARKEN ZALİM OLMAYIN!


İyilik yapmak, merhamet etmek, yardımda bulunmak.. Nasıl hoş geliyor kulağa değil mi? Tüm kutsal öğretiler bunu emreder bize! Cennet bu anlamda 'öteki' ile girdiğimiz ilişki ile ulaşılan bir mertebedir...

Ancak bana öyle geliyor ki bazen tüm bu olumlu gibi görünen eylemler, birey için 'egosal' bir duruma dönüşebiliyor. Tehlikeli yan budur.. Ben kelimesiyle başlayan cümleler de peşi sıra diziliverir.. Ben affettim, ben olmasaydım şöyle olurdu, tam düşecekti ki tuttum elinden, onu inancından ötürü yargılamadım, hoş gördüm türü.. Zaten oldum olası hazetmedim hoşgörü kelimesinden! Çünkü bu kendi üzerinden tanımlamadır karşındakini ve ona dair tüm aidiyetleri.

İşte tam da bu yüzden Tanrı, iyilik yapmaktan çok, onu sunuş biçimimizi önemsiyor ve gizli yapılmasını istiyor.. Herkesin gözü önünde dağıtılan yardımlar ya da bunun söylem yoluyla ifşası, iyiliğin zulme nasıl dönüştüğünü gözler önüne seriyor...

SEN UNUT BENİ...



Unut deriz giderken, bu kendi kendimizi telkindir aslında.. İçimizde kopan fırtınaları susturmak için hayata kapadığımız pencerenin buğusuna yazılmış son yazı.. 'Unut beni'dir... Çünkü sen beceremezsin bunu ve o gitsin ve sussun istersin..

Her güne zorla adım atarsın artık, unutana kadar.. Her şarkıda o vardır, uyumak istersin, duymamak tüm çağrışımlara da zihnini kapatmak! Güç denilen şeyin sevgiyle ne kadar alakalı bir şey olduğunu anlarsın, güçsüzsündür.. Bazen de tüm sesleri açarsın; radyoyu, televizyonu, musluğu.. Ağladığın duyulmasındır içindir bu.. Tanık olunmasındır güçsüzlüğüne ve asıl acizliğin bu olduğu gerçeğinin de farkında olarak..

Sende kalan eşyalarına dokunursun, içindeki yaralara tuz bastırırcasına. aşkın ne mazoşist bir illet olduğunu düşünür, bile bile kanatırsın kendini..

Sonra yine o şarkıyı dinleyip, gözyaşları içinde uyursun, unutmaya yatarsın aslında...








KAFA GÜZEL AMA..




Arkadaşlar, tamam modumuz güzel, eğleniyoruz ve bahar geldi kuş sesleri felan; ama kendimizi eğlendireceğiz diye deli gibi çabalayacağımıza, başkaları için de bir şeyler yapsak sanki daha ferahlar içimiz! 

Örneğin ben ve birkaç arkadaşım karar verdik, el emeği göz nuru bir şeyler yapıp ve uygun bir yer bulup bu ürünleri satmaya ve biriken parayla en az bir çocuğu sevindirmeye..

Hiç bir şey yapamıyorsak bile sadece 1 günümüzü hastanelerdeki çocuk servislerine gidip, onlarını eğlendirmeye ayırabiliriz. 1 gülümseme emin olun çok farklı ufuklar açacaktır bizlere.. Palyoço olun, şaklaban olun, komedyen olun onlar için ne kaybedersiniz ki.. Sayılı günleri kalan bir çocuk için  

mutlu geçen bir kaç dakikanın önemini tahmin bile edemeyiz.. Ve bunun ağrıları bile aza indirgeyeceğini..

Lütfen artık küçük sorunlarımızda boğulmayalım, yüreğimiz kocaman çünkü! Başkaları için yaşamak bir gün  de olsa size çok güzel sürprizler olarak geri döner muhakkak...  Buna kuantum deyin, Yataıcının gücü deyin sonuç değişmez...

29 Mar 2013

BUGÜN BUNLARI YAPMA!




  1. Etrafındakileri suçlama
  2. Birden fazla dizi izleme
  3. Ayakta üstü yemek yeme, yemek öyle arada geçiştirilecek bir şey değildir:)
  4. Yanımdaki kadın sevgilim imajı vermek için abaza gibi davranma
  5. Gazetelerin sadece arka sayfalarını ve resim altı yazılarını okumakla yetinme
  6. Savaşsız bir dünya istiyorum diye bağırıp, kendi içinde barışı yakalamayı ihmal etme....
  7. En az bir çocuğa gülmeyeceksen sokakta yürüme
  8. Romantizmle erotizm farklı şeylerdir, birbirine karıştırma
  9. Şarkı söyleyerek yürüyenleri kınama
  10. Doğa sana ait bir şey değil! Kirletme... 

27 Mar 2013

BİR TÜRKİYE GERÇEĞİ




Türkiye'de siyaset ve magazin nerden baksanız birbirine yakın iniş çıkışlarla doludur.. Ünlülerin hızına yetişemediğimiz partner değişimi gibi, siyasiler de söylem ve kulvar değiştirebilme 'yetisine' sahip.







Kim milliyetçi, kim muhafazakar; kim sağda, kim solda dışarıdan bakılınca anlaşılmıyor artık. Muhafazakar tabana sahip AKP; açılımlar, yeni anayasa, özelleştirmeler derken, tabi bunun içini ne kadar dolduruyor tartışılır, CHP muhalif olmak adına sadece birden milliyetçi kesilebiliyor . Seçim öncesi partilerin üye kapma telaşı da ayrı bir ironi! AKP'de gayet şuh, bakımlı, modern görünümlü kadınlara; CHP'de de çarşaflı teyzelere takılan rozetler, değişime olan inancın simgesi olmak bir yana apaçık bir kompleksin ürünü bana göre.. 




Yunanca 'poli' çok, 'tika' yüz anlamına gelen eski yunanca köklerden oluşan politika kelimesi bu anlamda çok manidar ve Türk siyasetinde de tam karşılığını bulmuş vaziyette...

Takım tutar gibi siyasi parti tutan çoğunluk ise olan biteni futbol maçı izler gibi izliyor trübünden! Ve futbol gibi kitlelerin en büyük afyonu haline geliyor siyaset. Arada tribüne inip, gidişatı/oyunu sorgulayan olursa da polis devleti en acımasız yüzünü gösteriyor! 






26 Mar 2013

BENİM SİNEMALARIM...






Küçükken, babam etrafında toplardı bizi ve hikayeler anlatırdı; özellikle kışın, köy yollarının kapandığı, çocuk ve ürkek yüreğimizle perdeleri bile aralayamadığımız zamanlarda.. Öyle iyi bir anlatıcıydı ki  kendi görüntüsü yavaş yavaş silinir; çok mistik, çok renkli, çok olağan dışı bir dünya açılırdı önümüze.. Kurtlar, kahraman adamlar, eşkiyaların olduğu ve genellikle kadınların ve çocukların olmadığı vahşi ve bir o kadar naif  bir dünya idi.. Uyku yavaş yavaş bastırır ve rüyalarımızda devam ederdik kahramanın yerine kendimizi koyduğumuz hikayeyi yaşamaya...

İşte edebiyat, sinema aşkı buradan doğdu bende.. Babam vefat ettiğinde 17 yaşındaydım ve o bizi bu acı sona yine hikayelerle hazırladı.. Hayat sonsuzdu ve bu alemin ötesinde çocuklar ve anne babaların yeniden biraraya geleceği harika bir mekan vardı.. Öldükten sonra bir gökkuşağının altından geçecektik, ardından en taze renkleriyle cennet bizi karşılayacaktı..

Mezarı başından ayrılıp eve geldiğimizde bu görevi annem devraldı, ki annem ilkokul mezunu bir kadındı, ama bir çok 'aydın' ve 'entelektüelden' daha iyi özümsemişti erdemi, hakikati, iyiyi... O çok köhne ve bakımsız evimizde huzur içinde yaşadık yıllarca ve sonra ayrıldık bir bir annem de ölünce.. Ama hikayelerimizi yanımızda taşıdık... Elimizdeki en önemli şeydi bu..

Bir çok ev değiştirdim; film ve kitaplarıma asla zarar gelmedi, onlar en önemli 'kutsal'ım oldu.. Özenle kolileleme ritüelim de arkadaşlarımca dalga konusu oldu tabi:) Yavuz Turgul, Ömer Lütfi Akad, Rıfat Ilgaz, Nazım Hikmet, Oğuz Atay, Metin Erksan ve daha niceleri..


Şimdi hızla sanallaşıyor her şey ve en kötüsü hikayesiz büyüyor çocuklar.. Herkes koşuyor ve herkesin acelesi var.. Yazmak ve anlatmak ve dinlemek için önce durmak ve yavaşlamak gerekir.. Öyle bir kitaptan moda mod bir şeyler okuyup çocuğunuza, vicdanınızı susturmak yerine, hayal gücünüzü aktarın ona 'bilgi' değil..

Ki derinleşsin ve hikayesi olsun...

24 Mar 2013

İTİRAZIM VAR!!!

  1. Karanlıkta vahşileşen erkeklere,
  2. Otobüste, yolda, iş yerinde vs.. beni tepeden tırnağa süzen hemcinslerime,
  3. Kitap okuyanlara ucube muamelesi yapan insancıklara, 
  4. Kapitalizmin ahlakıyla ahlaklanan ahlaksızlara,
  5. Vitrinlere bakmaktan kendine uzaklaşanlara,
  6. Üretmeden, sadece tüketip ve üretilen her şeyi fütursuzca eleştirenlere,
  7. Kendi 'dünyası' hariç bütün aleme kapısını ve kafasını kapatanlara,
  8. Nefretini kusmak için hep bir 'öteki' yaratanlara,
  9. Bekara, Doğulu'ya, 'esmer' çocuklara ev vermeyenlere, Her satır arasında memleketimi soranlara
  10. Yarışanlara, yarıştıranlara
  11. Yüzüne gülen her kadını, kendisiyle yatmaya hazır sanan adamlara,
  12. Maço ve mafyatik tiplere hayran olup, şiddet görünce şaşıranlara
  13. Ataerkilliğin tüm nimetlerini yaşayıp, sisteme sövenlere,
  14. Fikir yetiremeyince, güç yetirenlere
  15. Çocukların hayallerini çalanlara,
  16. 'Demokrasi ve insan hakları' terimlerini çokça kullanan canilere ve onların işbirlikçilerine,
  17. Dinsel olanı kullanıp, insanı dinden çıkaracak kadar arsız olanlara,
  18. İnsanları kendi kalıplarına sokmaya çalışan kalıpsızlara,
  19. Kirletenlere,
  20. Egosunun önüne geçemeyen narsistlere....


    Onlara gelsin bu şarkı:)))

  21. Not: Bu itirazlar bitmez, arkası gelecek :((




23 Mar 2013

BÖYLESİ DAHA SEKSİ...



Her kadın aslında, uykudan uyandığı andaki güzelliğindedir, diyor Metin Üstündağ..

Maskelerimiz var evet onlarca ve bunlardan biri de makyaj.. Öyle ki kadın eksik hissediyor kendini makyaj yapmadan. Neden peki? Elbette psikolojik, sosyolojik vs. açılardan yaklaşılabilir buna.. John Berger'a göre, 
“Kadının içindeki gözlemci erkek, gözlenense kadındır.” Kadın izlenen bir imgedir biraz da.. Seyirlik bir nesne ve bunun farkındalığının ağırlığını yaşar durur ömrü boyunca... (Elbette modernitedir bunu gerekli kılan ve ihtiyaç gibi hissettiren... ve bu 'modern' kadının kaygısıdır) Her eylem, otokontrol gerektirir... İşte bu yüzdendir markete giderken bile 'güzel' görünme telaşı...

İlerki yazılarımda bu konu üzerinde detaylıca yazmayı düşünüyorum, uzman kişilerin de görüşlerini alarak...

Şimdilik Metin abinin müthiş cümlesi üzerinden özetlemek istiyorum.. Seksi olan, doğal olandır bence.. Sabah mahmurluğu kadına gecenin ağır makyajından daha çok yaraşır.. Tıpkı 70'lerin türk filmlerinin o 'gerçek' havasıyla, 80'lerin 'plastik' atmosferi kadar zıtlık taşırlar..

Kadınlar, evet bakımlı olmak iyi bir şeydir ama; dilediğiniz zaman yüzünüzü yıkayamamanın verdiği o bastırılmışlık daha erken yaşlandırır unutmayın:)) Erkeklerin bu durum karşısındaki tavırları da fazlaca paradoks içerir, bakımlı kadınlara dikkat kesilip, sadeliği savunmaları gibi:)) O da farklı bir tartışma konusu...

 

21 Mar 2013

Erdoğan'dan Newroz açıklaması...

Hollanda'da gezide bulunan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Diyarbakır'daki Newroz kutlamalarına dair açıklamalarda bulundu.


İşte Erdoğan'ın Hollanda'da yaptığı konuşmadan önemli satır başları:



Türkiye'de şuanda attığımız kararlı adımları özellikle vurgulamak istiyorum. Bunun adı çözüm sürecidir, buna yönelik attığımız adımları ifade ettim. Diyarbakırdaki miting ve okunan mektup, halkımız arasında samimi yaklaşanlar için, olumlu tepkiler doğurmuştur. Süreci olumsuz etkilemeye çalışan marjinal gruplar tarafından ise olumsuz yaklaşılacaktır. Terörden beslenenlerin oyunlarını bozan bir süreçtir bu. 
Ancak Diyarbakır'daki bu çözüm süreci mitinginde Türk bayrağı olmalıydı. Türk bayrağının olmayışı süreci olumsuız etykilemeye çalışanların provokatif yaklaşımıdır. Tek millet tek bayrak diyen bir başbakan olarak (Öcalan'ın mesajı içinde de bunlar var) bu uygulamaların mesaja ters düştüğünü düşünüyorum ve umuyorum ki önümüzdeki 30 yıllık süreci aşarız. Sınır dışına geçecekler geçer ve ülkemiz aradığı huzuru yakalar...

HAYAT 'İTİNAYLA' GİYDİRİR!




Her şeye karşı ol ama; hayata karşı asla önyargılı olma! Hayır sevmek zorunda değilsin de sen yine de büyük konuşma! neden mi:) Sıkı yazar Ece Temelkuran açıklamış... Kulak vermeli;
Ne zaman üniversitelere konuşma yapmaya gittiysem ya da ne zaman benden daha genç biri benim ondan daha fazla bir şey bildiğimi sanarak bana sorduysa “bu işin olurunu“, dedim ki:
Üniversiteyi bitirince hemen çalışmaya başlama. Git, dolaş, ülkeler gez, aç kal, meteliğe kurşun at, ama ne yap et, koşturmaya başlamadan önce biraz amaçsız yürü. Maceraya çık, bedeli ne olursa olsun bunu yap. Çünkü…
Çünkü hayat, onu erken anladığını sananlardan çok fena alır öcünü. Bir şeyi vaktinde yaşamadan geçersen, çok sonra, seni rezil etme pahasına, sana yaşatır o eksik bıraktığın bölümü. Âşık mı olmadın on altı yaşında? Gelir seni kırk beşinde bulur, en olmaz zamanda. Maceraya mı çıkmadın yirminde? Sürükleye sürükleye götürür seni otuz beşinde. Yırtık kot, yer bezinden hallice bir kazak giyip, nasıl göründüğüne aldırmadan geçiremedinse öğrencilik yıllarını mesela, elli yaşında, artık kalabalıkların gözleri seni hiç de öyle görmeyi beklemezken, sana giydirir o kot pantolonu. Hayatı sakın erkenden yaşama, sonradan çok fena komik eder adamı. Serserilik ederek geçirmeli insan serserilik edilecek yaşları. Zira atlayıp geçtiğin ne varsa dönüp dolaşıp bulur insanın yakasını. Kendini yaşatıncaya kadar yapışıp kalır.

Vedat Türkali...

Vedat Türkali'nin Newroz mesajı (mealen:) Ölmeden bugüne ulaştığım için çok sevinçliyim.  Bunda siz değerli Kürt halkı ve önderinin rolü büyük olmuştur...  Bu Newroz ateşi tüm halkları özgürleştirecek ve umutlandıracak...  Newroz direnişinizi ve isyanınızı kutluyorum... 

Newroz Piroz be....


Artık rengarenk halayların çekilme zamanı... barış çanlarının sesi duyulmalı... Kürdü, Türkü, Çerkezi, Lazı...  Anneler ağıt değil; umutlu türküleri söylemeli.. Ve çocuklar, oyunlarını korkunun gölgesi olmadan oynamalı... Çokça 'vahdet' olmalı.. Tanrının izdüşümü vücut bulmalı evet... hiçbir millet, kavim kutsanmadan; kutsanan tek şeyin emek olduğu günlerin kokusu içe çekilerek... Bayramımız kutlu olsun....

20 Mar 2013

Kapital'i okumak hiç bu kadar kolay olmamıştı:)

Duymayanımızın kalmadığı; ancak bir türlü elimize alamadığımız kitaplardandır Karl Marks'ın Kapital'i... Evet kabul ediyoruz ki öyle kolay okunabilecek kitaplardan değildir, yine de ölmeden okumanın 'farz' olduğu kitaptır Kapital.. Ünlü düşünür David Harvey 'hayırlı' bir çabaya imza atmış:)) Kitabı ders şeklinde ele almış ama daha büyük sevabı Türkçe'ye çevirenler işlemiş kabul etmek lazım:) İşte o video...

hayatsız...

tarlabaşında 'hayatsız' kadınların yanında arkadaşımı beklerken hayat kadını muamelesi gördüm.. ve ahlak kelimesi üzerine defalarca defalarca düşündüm... o aşağılayıcı ve  şehvetli bakışlardan merhamet dilenen kadınların gerçeğidir acı.. bildim...

ses...


Japonca, Kürtçe, Sırpça ya da Ermenice... Hangi dilde olursa olsun izlediğimiz film, sesini açarız anlıyormuş gibi.. Görmek yetmez çünkü, görselliğin en önemli tamamlayıcısıdır ses ve bu yüzden deriz ya evrensel bir şeydir müzik... 'Anlamanın' anlama dair bir şey olmadığının kanıtıdır bu...