Sayfalar

Translate

30 Mar 2013

SOYUNUCAM TUTUN BENİ





Görsellik olarak en dikkat çekici eylemdir 'soyunmak'. Femen Kızları malum... Nasıl da ses getirmişti eylemleri, yani eylemlerinden çok polis tarafından sürüklenen çıplak bedenleri!

Neden bu kadar ilgi çeker giysilerden arınmak peki? Eh öğretilen bir şey olduğu malum, doğaya/doğal olana ne kadar yakınsan; kurmaca, insanın oluşturduğu dünyaya (mevcut sisteme) o kadar yabancılaşırsın çünkü... Hadi hep beraber çıplak, anadan üryan dolaşalım demiyorum tabiki zira Adem ve Havva'dan kalan bir şeydir, yani arkaik bir yanı vardır asgari  kapanmanın:)

Derdim bu değil; anlamaya çalıştığım şey, insanların 'bakın soyunurum' psikolojisi ve bu cümleden bir kaç saniye sonra çevrede biriken hetorojen kalabalık.Arz talep ilişkisi bu malesef. Eylem hazırlığındaki kişi şöyle bağırsa mesela: Hey millet, içimde biriktirdiğim her şeyi ortaya dökeceğim, ruhumu soyunacağım dese etrafında kaç kişi olur bir düşünün.

Ne desek boş! Ruhun, duyguların, anlamın alıcısı az, dar bir kitle, öyleyse yaşasın bir eylem biçimi olarak soyunma ve Femen Kızları:)

İYİLİK YAPARKEN ZALİM OLMAYIN!


İyilik yapmak, merhamet etmek, yardımda bulunmak.. Nasıl hoş geliyor kulağa değil mi? Tüm kutsal öğretiler bunu emreder bize! Cennet bu anlamda 'öteki' ile girdiğimiz ilişki ile ulaşılan bir mertebedir...

Ancak bana öyle geliyor ki bazen tüm bu olumlu gibi görünen eylemler, birey için 'egosal' bir duruma dönüşebiliyor. Tehlikeli yan budur.. Ben kelimesiyle başlayan cümleler de peşi sıra diziliverir.. Ben affettim, ben olmasaydım şöyle olurdu, tam düşecekti ki tuttum elinden, onu inancından ötürü yargılamadım, hoş gördüm türü.. Zaten oldum olası hazetmedim hoşgörü kelimesinden! Çünkü bu kendi üzerinden tanımlamadır karşındakini ve ona dair tüm aidiyetleri.

İşte tam da bu yüzden Tanrı, iyilik yapmaktan çok, onu sunuş biçimimizi önemsiyor ve gizli yapılmasını istiyor.. Herkesin gözü önünde dağıtılan yardımlar ya da bunun söylem yoluyla ifşası, iyiliğin zulme nasıl dönüştüğünü gözler önüne seriyor...

SEN UNUT BENİ...



Unut deriz giderken, bu kendi kendimizi telkindir aslında.. İçimizde kopan fırtınaları susturmak için hayata kapadığımız pencerenin buğusuna yazılmış son yazı.. 'Unut beni'dir... Çünkü sen beceremezsin bunu ve o gitsin ve sussun istersin..

Her güne zorla adım atarsın artık, unutana kadar.. Her şarkıda o vardır, uyumak istersin, duymamak tüm çağrışımlara da zihnini kapatmak! Güç denilen şeyin sevgiyle ne kadar alakalı bir şey olduğunu anlarsın, güçsüzsündür.. Bazen de tüm sesleri açarsın; radyoyu, televizyonu, musluğu.. Ağladığın duyulmasındır içindir bu.. Tanık olunmasındır güçsüzlüğüne ve asıl acizliğin bu olduğu gerçeğinin de farkında olarak..

Sende kalan eşyalarına dokunursun, içindeki yaralara tuz bastırırcasına. aşkın ne mazoşist bir illet olduğunu düşünür, bile bile kanatırsın kendini..

Sonra yine o şarkıyı dinleyip, gözyaşları içinde uyursun, unutmaya yatarsın aslında...








KAFA GÜZEL AMA..




Arkadaşlar, tamam modumuz güzel, eğleniyoruz ve bahar geldi kuş sesleri felan; ama kendimizi eğlendireceğiz diye deli gibi çabalayacağımıza, başkaları için de bir şeyler yapsak sanki daha ferahlar içimiz! 

Örneğin ben ve birkaç arkadaşım karar verdik, el emeği göz nuru bir şeyler yapıp ve uygun bir yer bulup bu ürünleri satmaya ve biriken parayla en az bir çocuğu sevindirmeye..

Hiç bir şey yapamıyorsak bile sadece 1 günümüzü hastanelerdeki çocuk servislerine gidip, onlarını eğlendirmeye ayırabiliriz. 1 gülümseme emin olun çok farklı ufuklar açacaktır bizlere.. Palyoço olun, şaklaban olun, komedyen olun onlar için ne kaybedersiniz ki.. Sayılı günleri kalan bir çocuk için  

mutlu geçen bir kaç dakikanın önemini tahmin bile edemeyiz.. Ve bunun ağrıları bile aza indirgeyeceğini..

Lütfen artık küçük sorunlarımızda boğulmayalım, yüreğimiz kocaman çünkü! Başkaları için yaşamak bir gün  de olsa size çok güzel sürprizler olarak geri döner muhakkak...  Buna kuantum deyin, Yataıcının gücü deyin sonuç değişmez...

29 Mar 2013

BUGÜN BUNLARI YAPMA!




  1. Etrafındakileri suçlama
  2. Birden fazla dizi izleme
  3. Ayakta üstü yemek yeme, yemek öyle arada geçiştirilecek bir şey değildir:)
  4. Yanımdaki kadın sevgilim imajı vermek için abaza gibi davranma
  5. Gazetelerin sadece arka sayfalarını ve resim altı yazılarını okumakla yetinme
  6. Savaşsız bir dünya istiyorum diye bağırıp, kendi içinde barışı yakalamayı ihmal etme....
  7. En az bir çocuğa gülmeyeceksen sokakta yürüme
  8. Romantizmle erotizm farklı şeylerdir, birbirine karıştırma
  9. Şarkı söyleyerek yürüyenleri kınama
  10. Doğa sana ait bir şey değil! Kirletme... 

27 Mar 2013

BİR TÜRKİYE GERÇEĞİ




Türkiye'de siyaset ve magazin nerden baksanız birbirine yakın iniş çıkışlarla doludur.. Ünlülerin hızına yetişemediğimiz partner değişimi gibi, siyasiler de söylem ve kulvar değiştirebilme 'yetisine' sahip.







Kim milliyetçi, kim muhafazakar; kim sağda, kim solda dışarıdan bakılınca anlaşılmıyor artık. Muhafazakar tabana sahip AKP; açılımlar, yeni anayasa, özelleştirmeler derken, tabi bunun içini ne kadar dolduruyor tartışılır, CHP muhalif olmak adına sadece birden milliyetçi kesilebiliyor . Seçim öncesi partilerin üye kapma telaşı da ayrı bir ironi! AKP'de gayet şuh, bakımlı, modern görünümlü kadınlara; CHP'de de çarşaflı teyzelere takılan rozetler, değişime olan inancın simgesi olmak bir yana apaçık bir kompleksin ürünü bana göre.. 




Yunanca 'poli' çok, 'tika' yüz anlamına gelen eski yunanca köklerden oluşan politika kelimesi bu anlamda çok manidar ve Türk siyasetinde de tam karşılığını bulmuş vaziyette...

Takım tutar gibi siyasi parti tutan çoğunluk ise olan biteni futbol maçı izler gibi izliyor trübünden! Ve futbol gibi kitlelerin en büyük afyonu haline geliyor siyaset. Arada tribüne inip, gidişatı/oyunu sorgulayan olursa da polis devleti en acımasız yüzünü gösteriyor! 






26 Mar 2013

BENİM SİNEMALARIM...






Küçükken, babam etrafında toplardı bizi ve hikayeler anlatırdı; özellikle kışın, köy yollarının kapandığı, çocuk ve ürkek yüreğimizle perdeleri bile aralayamadığımız zamanlarda.. Öyle iyi bir anlatıcıydı ki  kendi görüntüsü yavaş yavaş silinir; çok mistik, çok renkli, çok olağan dışı bir dünya açılırdı önümüze.. Kurtlar, kahraman adamlar, eşkiyaların olduğu ve genellikle kadınların ve çocukların olmadığı vahşi ve bir o kadar naif  bir dünya idi.. Uyku yavaş yavaş bastırır ve rüyalarımızda devam ederdik kahramanın yerine kendimizi koyduğumuz hikayeyi yaşamaya...

İşte edebiyat, sinema aşkı buradan doğdu bende.. Babam vefat ettiğinde 17 yaşındaydım ve o bizi bu acı sona yine hikayelerle hazırladı.. Hayat sonsuzdu ve bu alemin ötesinde çocuklar ve anne babaların yeniden biraraya geleceği harika bir mekan vardı.. Öldükten sonra bir gökkuşağının altından geçecektik, ardından en taze renkleriyle cennet bizi karşılayacaktı..

Mezarı başından ayrılıp eve geldiğimizde bu görevi annem devraldı, ki annem ilkokul mezunu bir kadındı, ama bir çok 'aydın' ve 'entelektüelden' daha iyi özümsemişti erdemi, hakikati, iyiyi... O çok köhne ve bakımsız evimizde huzur içinde yaşadık yıllarca ve sonra ayrıldık bir bir annem de ölünce.. Ama hikayelerimizi yanımızda taşıdık... Elimizdeki en önemli şeydi bu..

Bir çok ev değiştirdim; film ve kitaplarıma asla zarar gelmedi, onlar en önemli 'kutsal'ım oldu.. Özenle kolileleme ritüelim de arkadaşlarımca dalga konusu oldu tabi:) Yavuz Turgul, Ömer Lütfi Akad, Rıfat Ilgaz, Nazım Hikmet, Oğuz Atay, Metin Erksan ve daha niceleri..


Şimdi hızla sanallaşıyor her şey ve en kötüsü hikayesiz büyüyor çocuklar.. Herkes koşuyor ve herkesin acelesi var.. Yazmak ve anlatmak ve dinlemek için önce durmak ve yavaşlamak gerekir.. Öyle bir kitaptan moda mod bir şeyler okuyup çocuğunuza, vicdanınızı susturmak yerine, hayal gücünüzü aktarın ona 'bilgi' değil..

Ki derinleşsin ve hikayesi olsun...

24 Mar 2013

İTİRAZIM VAR!!!

  1. Karanlıkta vahşileşen erkeklere,
  2. Otobüste, yolda, iş yerinde vs.. beni tepeden tırnağa süzen hemcinslerime,
  3. Kitap okuyanlara ucube muamelesi yapan insancıklara, 
  4. Kapitalizmin ahlakıyla ahlaklanan ahlaksızlara,
  5. Vitrinlere bakmaktan kendine uzaklaşanlara,
  6. Üretmeden, sadece tüketip ve üretilen her şeyi fütursuzca eleştirenlere,
  7. Kendi 'dünyası' hariç bütün aleme kapısını ve kafasını kapatanlara,
  8. Nefretini kusmak için hep bir 'öteki' yaratanlara,
  9. Bekara, Doğulu'ya, 'esmer' çocuklara ev vermeyenlere, Her satır arasında memleketimi soranlara
  10. Yarışanlara, yarıştıranlara
  11. Yüzüne gülen her kadını, kendisiyle yatmaya hazır sanan adamlara,
  12. Maço ve mafyatik tiplere hayran olup, şiddet görünce şaşıranlara
  13. Ataerkilliğin tüm nimetlerini yaşayıp, sisteme sövenlere,
  14. Fikir yetiremeyince, güç yetirenlere
  15. Çocukların hayallerini çalanlara,
  16. 'Demokrasi ve insan hakları' terimlerini çokça kullanan canilere ve onların işbirlikçilerine,
  17. Dinsel olanı kullanıp, insanı dinden çıkaracak kadar arsız olanlara,
  18. İnsanları kendi kalıplarına sokmaya çalışan kalıpsızlara,
  19. Kirletenlere,
  20. Egosunun önüne geçemeyen narsistlere....


    Onlara gelsin bu şarkı:)))

  21. Not: Bu itirazlar bitmez, arkası gelecek :((




23 Mar 2013

BÖYLESİ DAHA SEKSİ...



Her kadın aslında, uykudan uyandığı andaki güzelliğindedir, diyor Metin Üstündağ..

Maskelerimiz var evet onlarca ve bunlardan biri de makyaj.. Öyle ki kadın eksik hissediyor kendini makyaj yapmadan. Neden peki? Elbette psikolojik, sosyolojik vs. açılardan yaklaşılabilir buna.. John Berger'a göre, 
“Kadının içindeki gözlemci erkek, gözlenense kadındır.” Kadın izlenen bir imgedir biraz da.. Seyirlik bir nesne ve bunun farkındalığının ağırlığını yaşar durur ömrü boyunca... (Elbette modernitedir bunu gerekli kılan ve ihtiyaç gibi hissettiren... ve bu 'modern' kadının kaygısıdır) Her eylem, otokontrol gerektirir... İşte bu yüzdendir markete giderken bile 'güzel' görünme telaşı...

İlerki yazılarımda bu konu üzerinde detaylıca yazmayı düşünüyorum, uzman kişilerin de görüşlerini alarak...

Şimdilik Metin abinin müthiş cümlesi üzerinden özetlemek istiyorum.. Seksi olan, doğal olandır bence.. Sabah mahmurluğu kadına gecenin ağır makyajından daha çok yaraşır.. Tıpkı 70'lerin türk filmlerinin o 'gerçek' havasıyla, 80'lerin 'plastik' atmosferi kadar zıtlık taşırlar..

Kadınlar, evet bakımlı olmak iyi bir şeydir ama; dilediğiniz zaman yüzünüzü yıkayamamanın verdiği o bastırılmışlık daha erken yaşlandırır unutmayın:)) Erkeklerin bu durum karşısındaki tavırları da fazlaca paradoks içerir, bakımlı kadınlara dikkat kesilip, sadeliği savunmaları gibi:)) O da farklı bir tartışma konusu...

 

21 Mar 2013

Erdoğan'dan Newroz açıklaması...

Hollanda'da gezide bulunan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Diyarbakır'daki Newroz kutlamalarına dair açıklamalarda bulundu.


İşte Erdoğan'ın Hollanda'da yaptığı konuşmadan önemli satır başları:



Türkiye'de şuanda attığımız kararlı adımları özellikle vurgulamak istiyorum. Bunun adı çözüm sürecidir, buna yönelik attığımız adımları ifade ettim. Diyarbakırdaki miting ve okunan mektup, halkımız arasında samimi yaklaşanlar için, olumlu tepkiler doğurmuştur. Süreci olumsuz etkilemeye çalışan marjinal gruplar tarafından ise olumsuz yaklaşılacaktır. Terörden beslenenlerin oyunlarını bozan bir süreçtir bu. 
Ancak Diyarbakır'daki bu çözüm süreci mitinginde Türk bayrağı olmalıydı. Türk bayrağının olmayışı süreci olumsuız etykilemeye çalışanların provokatif yaklaşımıdır. Tek millet tek bayrak diyen bir başbakan olarak (Öcalan'ın mesajı içinde de bunlar var) bu uygulamaların mesaja ters düştüğünü düşünüyorum ve umuyorum ki önümüzdeki 30 yıllık süreci aşarız. Sınır dışına geçecekler geçer ve ülkemiz aradığı huzuru yakalar...

HAYAT 'İTİNAYLA' GİYDİRİR!




Her şeye karşı ol ama; hayata karşı asla önyargılı olma! Hayır sevmek zorunda değilsin de sen yine de büyük konuşma! neden mi:) Sıkı yazar Ece Temelkuran açıklamış... Kulak vermeli;
Ne zaman üniversitelere konuşma yapmaya gittiysem ya da ne zaman benden daha genç biri benim ondan daha fazla bir şey bildiğimi sanarak bana sorduysa “bu işin olurunu“, dedim ki:
Üniversiteyi bitirince hemen çalışmaya başlama. Git, dolaş, ülkeler gez, aç kal, meteliğe kurşun at, ama ne yap et, koşturmaya başlamadan önce biraz amaçsız yürü. Maceraya çık, bedeli ne olursa olsun bunu yap. Çünkü…
Çünkü hayat, onu erken anladığını sananlardan çok fena alır öcünü. Bir şeyi vaktinde yaşamadan geçersen, çok sonra, seni rezil etme pahasına, sana yaşatır o eksik bıraktığın bölümü. Âşık mı olmadın on altı yaşında? Gelir seni kırk beşinde bulur, en olmaz zamanda. Maceraya mı çıkmadın yirminde? Sürükleye sürükleye götürür seni otuz beşinde. Yırtık kot, yer bezinden hallice bir kazak giyip, nasıl göründüğüne aldırmadan geçiremedinse öğrencilik yıllarını mesela, elli yaşında, artık kalabalıkların gözleri seni hiç de öyle görmeyi beklemezken, sana giydirir o kot pantolonu. Hayatı sakın erkenden yaşama, sonradan çok fena komik eder adamı. Serserilik ederek geçirmeli insan serserilik edilecek yaşları. Zira atlayıp geçtiğin ne varsa dönüp dolaşıp bulur insanın yakasını. Kendini yaşatıncaya kadar yapışıp kalır.

Vedat Türkali...

Vedat Türkali'nin Newroz mesajı (mealen:) Ölmeden bugüne ulaştığım için çok sevinçliyim.  Bunda siz değerli Kürt halkı ve önderinin rolü büyük olmuştur...  Bu Newroz ateşi tüm halkları özgürleştirecek ve umutlandıracak...  Newroz direnişinizi ve isyanınızı kutluyorum... 

Newroz Piroz be....


Artık rengarenk halayların çekilme zamanı... barış çanlarının sesi duyulmalı... Kürdü, Türkü, Çerkezi, Lazı...  Anneler ağıt değil; umutlu türküleri söylemeli.. Ve çocuklar, oyunlarını korkunun gölgesi olmadan oynamalı... Çokça 'vahdet' olmalı.. Tanrının izdüşümü vücut bulmalı evet... hiçbir millet, kavim kutsanmadan; kutsanan tek şeyin emek olduğu günlerin kokusu içe çekilerek... Bayramımız kutlu olsun....

20 Mar 2013

Kapital'i okumak hiç bu kadar kolay olmamıştı:)

Duymayanımızın kalmadığı; ancak bir türlü elimize alamadığımız kitaplardandır Karl Marks'ın Kapital'i... Evet kabul ediyoruz ki öyle kolay okunabilecek kitaplardan değildir, yine de ölmeden okumanın 'farz' olduğu kitaptır Kapital.. Ünlü düşünür David Harvey 'hayırlı' bir çabaya imza atmış:)) Kitabı ders şeklinde ele almış ama daha büyük sevabı Türkçe'ye çevirenler işlemiş kabul etmek lazım:) İşte o video...

hayatsız...

tarlabaşında 'hayatsız' kadınların yanında arkadaşımı beklerken hayat kadını muamelesi gördüm.. ve ahlak kelimesi üzerine defalarca defalarca düşündüm... o aşağılayıcı ve  şehvetli bakışlardan merhamet dilenen kadınların gerçeğidir acı.. bildim...

ses...


Japonca, Kürtçe, Sırpça ya da Ermenice... Hangi dilde olursa olsun izlediğimiz film, sesini açarız anlıyormuş gibi.. Görmek yetmez çünkü, görselliğin en önemli tamamlayıcısıdır ses ve bu yüzden deriz ya evrensel bir şeydir müzik... 'Anlamanın' anlama dair bir şey olmadığının kanıtıdır bu...