Sayfalar

Translate

26 Mar 2013

BENİM SİNEMALARIM...






Küçükken, babam etrafında toplardı bizi ve hikayeler anlatırdı; özellikle kışın, köy yollarının kapandığı, çocuk ve ürkek yüreğimizle perdeleri bile aralayamadığımız zamanlarda.. Öyle iyi bir anlatıcıydı ki  kendi görüntüsü yavaş yavaş silinir; çok mistik, çok renkli, çok olağan dışı bir dünya açılırdı önümüze.. Kurtlar, kahraman adamlar, eşkiyaların olduğu ve genellikle kadınların ve çocukların olmadığı vahşi ve bir o kadar naif  bir dünya idi.. Uyku yavaş yavaş bastırır ve rüyalarımızda devam ederdik kahramanın yerine kendimizi koyduğumuz hikayeyi yaşamaya...

İşte edebiyat, sinema aşkı buradan doğdu bende.. Babam vefat ettiğinde 17 yaşındaydım ve o bizi bu acı sona yine hikayelerle hazırladı.. Hayat sonsuzdu ve bu alemin ötesinde çocuklar ve anne babaların yeniden biraraya geleceği harika bir mekan vardı.. Öldükten sonra bir gökkuşağının altından geçecektik, ardından en taze renkleriyle cennet bizi karşılayacaktı..

Mezarı başından ayrılıp eve geldiğimizde bu görevi annem devraldı, ki annem ilkokul mezunu bir kadındı, ama bir çok 'aydın' ve 'entelektüelden' daha iyi özümsemişti erdemi, hakikati, iyiyi... O çok köhne ve bakımsız evimizde huzur içinde yaşadık yıllarca ve sonra ayrıldık bir bir annem de ölünce.. Ama hikayelerimizi yanımızda taşıdık... Elimizdeki en önemli şeydi bu..

Bir çok ev değiştirdim; film ve kitaplarıma asla zarar gelmedi, onlar en önemli 'kutsal'ım oldu.. Özenle kolileleme ritüelim de arkadaşlarımca dalga konusu oldu tabi:) Yavuz Turgul, Ömer Lütfi Akad, Rıfat Ilgaz, Nazım Hikmet, Oğuz Atay, Metin Erksan ve daha niceleri..


Şimdi hızla sanallaşıyor her şey ve en kötüsü hikayesiz büyüyor çocuklar.. Herkes koşuyor ve herkesin acelesi var.. Yazmak ve anlatmak ve dinlemek için önce durmak ve yavaşlamak gerekir.. Öyle bir kitaptan moda mod bir şeyler okuyup çocuğunuza, vicdanınızı susturmak yerine, hayal gücünüzü aktarın ona 'bilgi' değil..

Ki derinleşsin ve hikayesi olsun...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder