Sayfalar

Translate

17 Nis 2013

ARKADAŞ...




Evet arkadaş;kim olduğumu, ne olduğumu Nerden gelip, nereye gittiğimi sen öğrettin bana 
Elimden tutup, karanlıktan aydınlığa sen çıkardın 
Bana yürümeyi öğrettin yeniden 
El ele ve daima ileriye 
Bir gün. 
Bir gün birbirimizden ayrı düşsek bile 
Biliyorum, hiçbir zaman ayrı değil yollarımız 
Ve aynı yolda yürüdükçe 
Gün gelir ellerimiz yine dostça birleşir 
Ayrılsak bile kopamayız....


Bu müthiş sözler üzerine ne söylenebilir ki? Modern zamanlarda dostluk mu kaldı diye serzenişimizi haklı kılıyor.. Kimse birbirini dinlemiyor ki artık! Konuşma sırası bana ne zaman gelecek telaşı herkeste.. Ruhlar birbirine değmiyor; hep teğet geçiyor.. Arkadaşlık, dostluk mesajlarla yürütülen bir hal aldı:( Ne kadar da yüzeysel her şey tanrımmm...


16 Nis 2013

BU İŞLER ÖYLE KOLAY DEĞİL!




İnternet icat oldu, 'kahraman' sayısı da arttı.  Sosyal paylaşım sitelerinde, sözümona devrimci, aktivist olunduğunu gösteren paylaşımlar fazlasıyla yoğun. Peki bu şunu mu gösteriyor: Milletimiz bilinçlendi, en azından internet kullanıcıları bunun en somut göstergesi!

Elbette böyle değil gerçek. Kimlikten kimliğe bürünebileceğiniz sanalda işler kolay. Yazarak kendini gerçekleştirmek mümkün mü? Anlamlı bulduğu şeyleri çoğaltmak, kopyalamak yeter mi? Sosyal hayatta karşılık bulmadıktan sonra ne anlamı var ki..

Sokağa çıkıp, sesini yükseltmedikten ve itirazını dile getirmedikten sonra..


O zaman oturalım bütün gün bilgisayara başına, vatanı kurtaralım! Tıpkı kahvehane cemaati gibi olmadı askerlik süresini de kısaltır hatta vicdani reddi yasallaştırırız:))

Olmaz kardeşler olmaz, böyle gelmez demokrasi memleketimin dağlarına...

15 Nis 2013

UYANMA VAKTİ..


Hey! Uyanma vakti.. Bahar geldi, kuşlar geri döndü:) Doğa o uzun uykusundan uyanıyor, sana fazla söz düşmez artık.. Bırak bahar depresyonunu, alerjilerini ve diğer tüm olumsuz triplerini..

Sokağa çık, sokakta hayat var.. Bir dilenciden bile birşeyler öğrenebilirsin, çok okuyan mı gezen mi ikileminde Çok yaşayan ol.. Hem gez, hem oku.. Diyalektik bunu emreder çünkü:) Değişmez yasasıdır ileriye ve daima ileriye..

Kusurlu olabilirsin, özürlü de, ki özür göreceli bir şeydir, çok şişman ya da çok çirkin de.. Ama seni diğerlerinden ayıran tek şey bakışlarındır emin ol.. Ya boş boş bakarsın ya da akıl dolu..

Deli deliyi bakışlarından tanır hem:) Emin ol sana ancak 'deliler' keyif verir. Her şeyi hesaplı, kitaplı yapan adamlardan uzak dur! Kaç hatta!

Sen yürü, yürü ve yürü ve düşün düşün ve düşün... Ve gülümse, salak salak gül demiyorum, bilgece bakabilmek için hayata bir çocuk kadar meraklı ol ve de...

Haydi iyi gezinmeler:))

11 Nis 2013

SARILMAK..


Çılgınca sevişir kadın ve erkek; nefes nefese, koşar gibi, acelesi var gibi.. Sonra biter sevişme, ağırlık çöker. Az önce aşk ile başkalaşan o iki kişiden eser kalmamıştır. İşte asıl şimdi başlar her şey.

Mutlu bir sevişmenin ardından sarılmanın hazzını hiç bir şeye değişmez kadın.. Erkek içinse rüyalar en güzel barınaktır, ağırlaşan ruhuna. Ve dolayısıyla kadın da rüyalara sığınır mecburen. Kendine sarılır tüm şefkatiyle...

8 Nis 2013

BİR SEKS OBJESİ OLARAK ERKEK BEDENİ



Ve sıra geldi erkeklere! Oh iyi de oldu diyorum bir yandan, bir yandan da sinirlerim geriliyor! Vahşi  kapitalizm ne olacak!

Şu meşhur Biscolota reklamlarından söz ediyorum. Hani kamerayla sevişen kaslı adamlardan:)

Kadın bedeni cazibesini kaybetti de mi böyle oldu? Sanmam, mesele gözün alışık olmadığı bir yerden reklam yapmak, tüm kıvrımlarıyla keşfedildi, alışıldı 'kadına' Erkek bedeninin bir gıda reklamında teşhirine çok alışık değiliz.. Hani içi gidenler vardır, 'Bu ne be, o nasıl kaslar öyle' diyerek!

Bense kapitalizmin medya ayağına küfrediyorum, her şeyi tükettiniz sıra erkeklere geldi dimi! Ki estetik olarak en son akla gelmeleri normaldir kanımca:) Kadının kadına ihanetinden sonra, erkeklerin erkeklere ihaneti bu! Teşhirciliği seviyoruz bu aşikar ve seyri de.. İyi seyirler ne deyim, gideriniz bol olsun:)

5 Nis 2013

KAYIP ARANIYOR!!!


Biliyorum sıkıldınız benim derinlikli analizlerimden:) Biraz da hayatıma dair şeyler paylaşayım sizlerle. Bundan 2 ay kadar felan önce yaşadığım bir olaydan bahsedeyim önce. Bakalım özelimi anlatmak komnusunda da başarılı olabilecek miyim:) Ki hiç sanmıyorum..

Efendim büfeden geç saatte de olsa gazetemi aldım durağa geçtim salınarak. Kadıköy'de otobüs arıyorum karşıya geçmek için kullanacağım. Bir kadına sordum felan derken arkamda uzun boylu ve pek yakışıklı bir adam belirdi:) Dedi yardımcı olayım ki muhtemelen elimdeki gazeteyi referans alıp gösterdi bu cesareti. Şimdi burda sosyolojik bir gözlem yapmadan geçemeyeceğim:) Yazılı medyanın böyle bir yanı vardır yani kitlesi dar ve derinlikli bir yayınsa bu, karşındakiyle ismini felan bile sormadan yakınlık kurabilirsin en azından biz 'solcu' diye kendini tanımlayanlarda böyledir bu, yani doğallık..

Uzatmadan sadete geleyim.. Ya çok şirin ve sıcak gözlerle bakan bu adam iyice tarif etti yolu, arada espriler felan ama işte sonra iletişim aracı felan bunları paylaşmaya cesaret edemedik belkide:) İşte dostlar; 1.80 boylarında, Birgün gazetesi okuyucusu, 25-30 yaşlarında, 75 felan kilo, haddinden fazla yakışıklı ve yüzeysel bir okumayla anladığım kadarıyla kültürlü bu arkadaşı tanıyan gören varsa lütfen dönüş bana yapsın:))

Ya da o sensen çık gel 5 çayına, beraber Last Von Trier ya da Tarkovsky izleyebileceğimiz, Vivaldi dinleyebileceğimiz ve bisiklete binip beraber anarşist eylemlere katılabileceğimiz izlenimi yarattın bende:) 

Kendine iyi bak, küçüklerin ve büyüklerin gözlerinden öp benim için yoldaş:))



3 Nis 2013

RUSYA VE SUÇ VE CEZA...

Dünya edebiyatı denilince aklıma ilk olarak Rusya geliyor.. Rus edebiyatı denilince Dostoyevski, Dostoyevski denilince de Suç ve Ceza... 

Yeryüzünün en sağlam eserlerindendir bana göre Suç ve Ceza... İyi- kötü, ahlak ve erdem, suç ve ceza gibi kritik kavramlar öyle etkileyici bir biçimde ele alınır ki eserde, ezberler bozulur adeta..

Tefeci kocakarıyı ortadan kaldırmakla sistemi değiştireceğini sanan Raskalnikov'un iç hesaplaşmaları, suçu işlemeden önceki 'akılcı'savunularıyla nasıl da çelişir kısa zamanda. Aslında kahramanımızı çıkmaza sürükleyen şey, kocakarıyı öldürmesinden çok, cinayete tanıklık eden kız kardeşini de katletmesidir... (Kitabı okumuş kadar olmayın diye fazla açılım yapmayacağım:)

Raskalnikov, içler acısı halini bir tek sistem mağduru, 'fahişe' Sonya'ya anlatabilmiştir... Onun derin şefkat ve anlayışı karşısında sarsılır adeta, ayaklarına kapanır... Raskalnikov'un hukuk fakültesi öğrenci olması da tüm bu ironiler zincirinin halkalarından yalnızca biridir...

Karakterlerin ruh halini öyle gerçekçi ve vurucu vermiştir ki Dostoyevski, kelimelerin dansına şahitlik edersiniz bir yandan, bir yandan da sizi nasıl halden hale sürüklediğine...

ÖLMEDEN ÖNCE MUHAKKAK OKUMALISINIZ BU KİTABI... :))



'ZENGİN' OLMAK İSTEYEN OKUSUN!




Evet elinizdeki bu kitap hayatınızı değiştirecek, bu felsefe zengin edecek, bu olumlama sizi bambaşka bir boyuta taşıyacak! Felan filan..

Açtım son ses Bob Marley'i, küfrettim kitaplara ve hayatı daha 'kaliteli, elit' kılacak tüm 'yaşam koçu' tavsiyelere!

Benim eksiklerim var tamam mı, bazen dibe vuruyorum, bazen kişiliğim bölünüyor, bazen gece yarısı aklıma bir şeyler geliyor ve en ateşli sevişmeleri yarıda bırakabiliyorum yazı masama oturmak için! Bazen deliriyorum, bazen bilge kadın kesiliyorum, orgazm taklidi yapabiliyorum, arkadaşlarımdan ayrılıp eve dönünce yatağıma gömülüp ağlayabiliyorum! Manik depresif hallere bürünebiliyorum, arkadaşımın sevgilisinden hoşlanabiliyorum, bazen küçük çocuklarla koşuyorum topuklu ayakkabılarımı çıkarıp!

İnsanım arkadaş! Ve eksiğim hep biraz.. Üzüntü, keder, acı.. Bunlar yaşanmamalı mı? Hep iyi ve zengin mi olunmalı? Bana ne renklerin enerjisinden! İtiraf ediyorum iç çamaşırlarıma kadar istisnasız siyah giydim ve çok iyi hissediyorum bugün....

Lanet olası her kanalda olumlu düşünme halleri! Tamam pesimist olalım, intihar edelim demiyorum; hatta önemsiyorum güzel düşünceyi ama Polyana'yı kınıyorum burdan! Ve gerçeğe hatta yolu düşerse hakikate davet ediyorum, böyle bir şey yok! Her şey toz pembe felan da değil! Afganistan'da kadınlara tecavüz etti amerikalı piçler, israil, çocukları bombaladı, Hiroşima yandı, Kürtler yurtlarından çıkarıldı..

Oldu evet tüm bunlar oldu! Şimdi Afrikalı çocuklara telkin etse, kürk giymiş kadınlar: 'Evet şimdi kendinizi bir fast food salonunda hissedin ve doyun' deyip rahatlatsa onları.. Evet ihtiyaç olan bu değil mi...

Şarlatanların dünyası bu aslında, yanlış yerde olduğumu hissetmemem mümkün değil! Ama yine de bizim gibi düşünenlerin emeğine ihtiyacı var bu dünyanın... 'Hakikat' ağır bir yük bu yüzden...




2 Nis 2013

SAHİ NEYDİ MUTLULUK?


Tek varoluş kaygısı para kazanmak olan kapitalist adamlar, yanlarında vitrin vitrin (adeta süs köpeği gibi) dolaştırdıkları kadınlarla 'mutlular'


Plazalardan çıkan kelli felli 'adamlar' arabalarına doğru giderken 'mutlular'

Geceleri uyanan, zamanla problemi olmayan, hatta hiç bir derdi olmayan kadınlar ve erkekler, o ışıklı mekanlara girmek için sıra beklerken dahi 'mutlular'

Eee ne yapıyormuşuz o halde? Vitrinlerin, barların, plazaların önlerinde mendil satan çocukların ve genç kızların isyanını görmezden gelip para kazanmayı nihai amaç sayıyormuşuz.. Ki eğlenip çoşalım şerefe ve carpe diem... Ha ceplerimize bakmayı ihmal etmeyelim belki bozukluk vardır
vicdanımızı susturmak için..




1 Nis 2013

İÇİMDEKİ MÜZİK...



'Müzik ruhun gıdasıdır' cümlesi çoğu kimse için klişedir; ama ben çok önemsiyorum bu cümleyi.. İlk çağlardan beri, hangi enstrümanla hayat bulursa bulsun hep varolagelmiştir müzik.. En ilkel, teknolojinin kirletmediği, kabilelerden günümüz dünyasına bu böyledir..

Dinsel ritüller, önemli günlerin kutlamaları, hatta yaslar bile müzikle daha bir derin yaşanır, dış dünyadan ruha giden en büyülü yoldur bu.. Semah döneriz saz eşliğinde örneğin, cenaze başında ağıtlar yakar anne oğluna, hep bir ağızdan şarkılar söylenir newroz günleri, ney sesi ile seyri süluk başlar, 'blues' bir gırtlak aşka davet eder...

Yeni şeyler, tınılar keşfetmeye çok meraklı olan bendeniz etnik müzik hayranıyım.. Boşnakça, Süryanice, Ermenice, Kürtçe, Arapça, Hemşince ve şuan aklıma gelmeyen bir sürü yerel dil.. Gökkuşağı misali..

İnsan sadece müziğin sıralarından geçse bile ruhunu büyütür diye düşünüyorum..
Ve halklar yakınlaşır birbirine; farklı dinlere, ideolojilere, dillere sempati kazanmamızı sağlar.. Milliyetçilik prim yapmaz hale gelir ve de...

Barış ve demokrasi nutuklarıyla halkı ezmeye devam eden 'yöneticiler' de nasiplense keşke bu incelikten! Neyse fazla şey istiyorum sanırım! İyisi mi ben bir parça ile son vereyim yazıma, Angelepoulos'a da selam ederek...